Resimli Şiirler
Öyle bir yerdeyim ki... |
Bağlantı |
8/7/2007 - Dediğin gibi sevgili...
|
Bağlantı |
29/6/2007 - Kendime İyi Bakarım, Sen Beni Hiç Merak Etme...alt üsttü bir ayrılık..ilk defa ayrılmıyorum ya..
.. (Diyebilsem keşke)
Hedef olup vursan da, Özenli sözlerin oklarıyla.
Süslemedim harfleri, Adını oluşturanların dışında. Dökmedim yüreğimi, Kimsenin gözlerine. Ey aşk beni yağmala, Ateş et arka arkaya aşk, Beni tara... Bitsin hiç bir şey umrumda deil, Dağlarım yaralarımı çabuk geçsin, Öğrenirken hasretinle sevişmeyi, Göz yaşlarım akabilirler özgürce... İçimde öyle güzelsin ki... ![]() BeN KeNDiMe iLK KeZ YaLaN SöYLüYoRuM Biliyorum, konuşacak bir şeyimiz kalmadı, paylaşacak hiçbir şeyimiz yok ortada. Yine de yüreğimden, gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum, seninle konuşuyorum. Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım, sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum. Cümlelerimi kısalttım, kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen evlat dudaklarımda. Bir ihtimal gelişine sığındığımı fark ettiysem de, engel olmadım gurursuz ama umutlu ve sabırlı hasretine. Anlık hayaller anlık mutluluklara gebe kalıyor..bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum...imkansız olan her rüyaya inanasım geliyor. Bir çocuk gibi, isteklerimi bastıramıyorum. Çalmayan telefonuma elim gidiyor, sana hala bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum. Bende olan seni hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini, anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum. İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum..!
Bulutlar yağmurunu toprakla öpüştürebilseydi bugün, bana o verdiğin ama tutmadığın sözünü sahiplenerek, dans edebilirdim ıslaklığıma aldırmadan. Ki aslında ıslanan sadece yüreğim olurdu, bedenim değil...Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı. Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım anılarım dışında. Isınabilmek için onlara sarılıyorum. Anlamsız ve cevapsız sorular hınzırca sırıtıyor, ben görmemeye çalışıyorum. Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı. Belki de görmeyi istemek gerekiyordu. Gözlerini aç desem kapatacaksın ama kapatma gözlerini..! Biliyorum levrekler derinlerde ve dalgalı denizlerde yaşar. Levrekler uzak bir düş gibi zor yakalanır. Ama sen becerirsin düşleri yakalamayı, derinlere dalmayı, uzaklara kavuşmayı..Sahi, becerebilir misin..? Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım falıma. Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş, kafayı bulunca itiraf etti sonunda. Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil. Gelseydin; kendimi unutup sana akacaktım, susturacaktım içindeki isyanı, kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini, sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş oluşum gibi, dokunacaktım, kusacaktım birikmişliğimi, hasretimi ama gelmedin, gelmezdin, gelmeye hiç de niyetin yoktu aslında. Kendimi kandırdığımı anladığımda, ağlıyordum... Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş gibi geliyor. Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana. Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde, gecede, uykumda...Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi. Bu bir marifetse eğer, niye benim yanımda değilsin ki...? Göz yaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana. Gittin..belki de hiç gelmemiştin, ben geldiğini sandım. Ayak uyduramadım yorgunluğuna. Dudaklarına, düşlerindeki öpüşü konduramadım. Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın dokunuşlarında kendini bulan. Ama en çok da imkansızın oldum, hırçınlığın, yirmi yaşın, gecikmişliğin...Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum. İnanamadığın, yenemediğin, üzerinden atlayamadığın korkuların oldum. Ağladığın, bağırdığın ya da sustuğun isyanın oldum. Aşk pazarında harcadığın mevsimler oldum, sessizce boşalan gözyaşların,birikmişliğin oldum. Son ses dinlediğin bir şarkının nakaratı oldum, dilinin ucuna gelip de söyleyemediğin kelimeler, ister istemez yaşadığın talihsizlikler oldum. Yüreğindeki kadın ben olmak isterken, yüreğine sığınan ve tozlanacak olan bir anı oldum. Hak etmediklerin, artık yeter dediklerin ve herşeyin olmak isterken belki de hiçbir şeyin oldum. Söylesene, ben gerçekte senin neyin oldum...? Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim. Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim..? Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda. Sadece bir mevsim yaşanan ama bir ömür gibi gelen aşk...Kalbime henüz söylemedim gittiğini. Öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum. Seni hala benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum. Gittin...sevdamın öksüzlüğüne alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların sonunda olması acıtıyor içimi. Suskunluğun en büyük silahındı, suskunluğunla vurdun beni. Ben alışkınım kendi yaralarımı kendim sarmaya. Asıl acı olan ve kanatan unutulmak aslında. Söylesene, unutulmak kime yakışıyor..? Unutan sen olsan da, sana bile yakışmıyor..Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak sende daha güzel duruyor. Görüyorsun işte, aşka ve sana ihanet etmiyorum ben, ki kırgınlığım aşka.Sen üstüne alındın...Bir ilkbahar’da, güneş hala daha ısıtırken bedenimi seni çıkarttı karşıma. Sen “bitti” dediğinde yağmur yağıyordu, aşkın canı sıkıldı, seni aldı... ![]() ![]() Sevgi yüreğimde,sevgi her yerimde
Garip bir aşk masalıydı bizim aşkımız.Dilden dile gezen masalın iki hayal kahramanıydık biz.
Masallarda sevdalar bizimkisi hep imkansız olurdu ama tüm imkansızlığa rağmen sevdalılar kavuşur herkes kerevetine çıkardı. Bizim masalımızın sonu pembe masallar gibi bitmedi.Bizim masalımızda imkansız bir sevdaydı ama kavuşamadık… Bir Türk filmiydi bizim aşkımız.Siyah beyaz filmin esas oğlanı ben esas kızı sendin. Filmlerde aşklar güzel başlar kötü adamla kararır ama esas oğlanla esas kız mucizevi şekilde kavuşur mutlu son olurdu. İzleyenlere gözyaşları arasında tebessüm ettiren bir mutlu son. Bizim filmimiz hep gözyaşı olan Son yaşadı tebessüm ettiremedik edemedik… Bir ralliydi bizim aşkımız.Aşk pistinde son sürat giden arabanın pilotu sen copilotu ben. Ralliyi kazananlar şampanya patlatarak kutlarlar zaferlerini. Biz ise son virajda ayrılık duvarına tosladık şampanyayı patlatıp kutlamalar yapamadık… Ne pembe bir masal ne mutlu sonlu bir Türk filmi ne de birinciliği kazanılmış bir ralli seninle hiç birini başaramadık. Hiç bir şey değildik ama her şey de olamadık. Seninle başardığımız tek bir şey var SEVERKEN AYRILMAK |
Bağlantı |
29/6/2007 - yaşayan tek yerim, o ölü gözlerim ... bittim işte son nokta bu !!!
İçimi kemiren bir duygu var...
Sebebini bilmediğim bir yalnızlık duygusu,sebebini bilmediğim bir huzursuzluk...Önceden sadece geceleri ağlardım,artık gündüzde ağlıyorum.Eskiden sadece kendime kızardım,şimdi herşeye kızıyorum. Farkında olmasamda büyüyorum.Uzaklara olan özlemimde benimle birlikte.Bir "uzak" sevdasıdır tutturmuşum.Neden,niçin,niye? diye sormadan.. Hayata devam ediyorum.Hiç bir tat,hiçbir lezzet almadan... Etrafıma bakıyorum,zaman çok çabuk geçmiş.Dünün çocukları artık bugünün gençleri. Eskiye oranla daha çok insan tanıyorum,ama eskiye oranla daha yalnızım.Demek ki diyorum önemli olan çok değilmiş,önemli olan "ASIL OLAN" mış... Yoldayım henüz,eve gidiyorum.Kafamı kaldırıp şehre daldığımda bir kalabalık görüyorum.Her zamanki İSTANBUL... Bu kalabalık arasında ben yalnızım.Uzakta çok uzakta beni anlayan birisi var aslında,ama dedim ya çok uzakta... Yıldızlar bu gece küsmüş İstanbul'a.Gökyüzünün o lacivertini örtü yapmışlar kendilerine.Belkide onların içindeki ışıkta sönmüştür.Tıpkı benim gibi..Tıpkı benim ışığım gibi... Hafızamı yokluyorum.Kimler vardı hayatımda,kimlerdi hiç ayrılmayacağım arkadaşlarım?Kimlerdi unutamadıklarım?Hani neredeler?Hayatımın neresindeler? Hayallerim, vazgeçilmezlerim...Sizlerdemi terkettiniz beni,sizdemi vazgeçtiniz benden?Yoksa benmi vazgeçtim sizden??? Neredesiniz hayallerim,hayatımın neredesindesiniz?Yada siz varsınızda benmi yokum?Cevap verin bana... Bir çığlık atıyorum gecenin karanlığında,geri dönmüyor bana.Boşlukta kaybolup yitiyor. Bir bakış atıyorum şehre,gözlerim aradığını bulamıyor... taşıdığım leş gibi bi beden .. bittim hayat kelepçeleri taktı bilaklerime ..
taşıdığım ölü bi beden ve ölü bi bedende canlı görünen ölü gözler... bir delinin günlüğünde başka ne olabılırki .. sonlar nasıl biterki .. hiç mutluğunu sözcüklerinin yazıldığını gördünüz mü peki ? bir delinin yazdıkları nasıl kokarki ... kan kokusu sızar burnunuza ... bir delinin defterinde siz hasretten hüzünden ayrılıkta .. acıdan başka ne bulursunuz ki ... bir delinin gözlerinin güldüğünü ne zaman gördünüzki ... bir deli ne zaman çığlık çığlığa dünyasını anlattı ki .... bir deli ne zaman sevmeyi becerdiki... hiç bir zaman beceremedi .... yorgunum .. suskunum .. çaresizim .. . sustuklarım büyüyo içimde .. haykıramadıklarım parçalıyo içimi .. sustuklarım hançer olur bir bir parcalıyolar.. paramparca olmus yüreğimi ... söyliyemediklerim yaşıyo diline .. çaresizce .. çaresiz susuşlarım zehirliyo beni .. avuçumda bi bedenin taşıyamıyacagı buyuklukte bi yürek .. her ne kadar paramparça olsada ... avucumda haykırışlarım ... bir delinin günlüğünde herkesın yadırgadıgı bir insanın yazacaklarından .. böb bön bakanlara söyliyemediği başka ne olabilir ki ... bi deli hasreti nasıl tanımlar ki ... şimdi ölü bi bedende taşıdığım bir çift ölü göz ... gülmeyi çoktan unutan .. elim kolum bağlı benim .. ben bi deliyim yapacak hiç bir şeyim yokki .. ne bu düzene karşı gelebiliyorum .. nede kendi düşlerimi anlata biliyorum ... bi düşüm var sadece rengi siyah .. belkide hiç olmıyacak bi düş ... ! elveda zaman bu sona geldim galiba ... !
siyah düşe gömdüm kanıyan yüreğimi ... ve şimdi yarimin gözlerinde sussma vakti ... !!!
Gelirsen pırıl pırıl bakışlarınla gelmelisin ve mutluluğu asmalısın sol omzuna.
Bakışlarına kan dökmemelisin, kinden, nefretten, her tür tuzaktan arınarak çıkmalısın yola. Hayatı taşıyacak kadar yürekli olmalı küçük parmakların, avuçlarının içiyse her dem ıslak olmalı. Gelirsen gözlerini getirmelisin, içlerinde bakmaya doyamayacağım umut dolu gözbebeklerini de almalısın yanına. Yürek titreten gülüşlerini de almalısın yanına ve akmalısın yüreğime daha ilk merhaba demek için hazırlık yaptığım anda. Ardında bıraktığın sözcüklerin tümünü silerek hafızandan, o öpmeye kıyamadığım dudaklarınla gelmelisin. Güneşi getirmelisin gelirken, karanlıkların üzerine çullanmalıyız seninle ve içimize gömmeliyiz karanlığı. Hayatla başa çıkabilecek kadar sert, en küçük kırılmada parçalanacak kadar yumuşak bir yürekle gelmelisin bana gelirsen. Minicik öykülerinle gelmelisin, bir kedi kadar sessiz, bir kaplan kadar yırtıcı olmalısın yola çıktığın andan itibaren. Seni dinleme zevkini de getirmelisin bana, dudaklarından dökülen her sözcüğü içmeliyim kana kana. Fesleğen kokulu saçlarınla gel gelirsen ve içinden topladığın çiçeklerini ver bana. Yüreğinden sessizce süzülen nehirlerini getir bana, utangaçlıklarını, sokulganlıklarını, çılgınlıklarını da yanına yoldaş yaparak. Ama neyse sen bana aldırma. Unut yukarıda istediklerimin tümünü. “Gelirsen Sadece Kendini Getir Bana …” İşte bende seni kırıntıların elinde beklerken bulmuştum bir yol kenarında.
Hüzün bulutları sarsa da gözlerini hala sevgi dolu bakmayı başarabiliyordun. Bağlıydın hayata ; aynı benim sana hayat diye bağlandığım gibi. Oysa ben ne kalandım, ne de giden. Paylaşabileceğim bir aşk kırıntımda yoktu elimde. Elinde kalan son kırıntılarını bir yudum suyla paylaşmaya da razıydım. Senin olduğun yerde nefes alacak bir atmosfer olduğunu biliyordum , senin gözlerinin içinde yaşanacak bir hayat olduğunu görüyordum , senin görmediğini bile bile… Sen o tozu dumana katıp gidenin ardında bıraktığı son ayak izlerine kenetlemiştin gözlerini, kim bilir olurda dönerse diye… Seninle birlikte yol kenarına oturup onu bile beklemeye razıydım. Güneşine gölge , gecene perde olmaya hazırdım . Yıldız istiyorsan yıldız toplamaya , ay ışığını yorganın yapmaya razıydım ; Sense karanlığa aşıktın , olurda gecene ışık gibi doğarsa diye! Ben yinede sevgimi çiçek diye toplayıp kırlardan, sundum sana demet demet. İster al vazoya koy yaşatabildiğin kadar yaşat, istersen bırak yanıbaşında kurusun. Sadece yanında olsun yeter… Beni sevemeyeceğini , sende kalan kırıntının sadece sana yeteceğini bile bile serdim önüne sevdamı. Senden ne aşk ne sevgi dilenmiyorum. Ardımda bıraktığım kalanım olmayacaksın sen; Ama senin ardında kalan bir ben hep olacak… Ve sen kurumuş aşk kırıntılarınla boğazını parçalarken , ben yudum yudum su vereceğim sana … sen farkına bile varmayacaksın… Sevgimin bir damla gözyaşı ile başlayıp dere olduğunu , sonra ırmaklara nehirlere dönüştüğünü çağlayanlarla coşup nasıl bir sevgi denizi oluşturduğunu bilmeden serinleyeceksin sularımda… öLüm bir kaç defa çalmıştı kapımı.. Ama.. Beni birşeyler tuttu vermedi teslim etmedi.. Kurtuldum defalarca öLümden.. Lanet ettimm.. Beni öLümden aLıkoyan her ne ise, her kim isee.. Lanet Ettim... Yine her defasında Yaşama mahkum edildim.. Demir parmaklıklarım üstüme kepenk olmuş koymuyor beni kara toprağa.. Lanet ettim.. Her defasında öLümden kurtuluşuma.. Sanki kedi misali 9 canlıyım... 7sinden kurtuldum... 2 simi kaldı geriye.. eCeL acaba bu son 2 can da kesin alacak mıdır beni..? Bu bilinmez ama... Ben artıkk.. Bütün umutlarımı, bütün hecelerimi, bütün sevinçlerimi... mutluluğa dair yaşama dair ne var ise hepsiniii çoktan kara toprağa gömdüm... Ruhumun özgür oLacağı sevdiklerime kavuşacağım o günü O BÜYÜK GÜNÜ bekliyorum... Azarailimin kapımı çalmasını bekliyorum... "Ben Azrailinim vaktin geldii seni alcağım bu fani dünyadan" demesini bekliyorum... Benim cvbım ise çoktan belli.. Hazırım gidelim... Kefenim bilee yıllar önceden hazırr.. Yeter kii... Azrail kapımı çaLsın..!!!
Öykünün yaprakları aralanıyor…
Odamı aydınlatan gün ışığı kollarını çekiyor duvarlardan. Tüm kapılar kapanıyor. Dört duvar içerisinde karanlık ile yüz yüze kalıyorum yine. Çıkış kapısı yok artık. Belki de yolun sonu gelmiştir. Kaçmıştım hep… İleride bir yerde kurtuluşa ulaşacağımı düşünmüştüm. Sanırım yanılmıştım. Belki de başladığım yerdeyim, belki de kendi eksenimde dönmekten başka bir şey yapmıyordum. Karanlık belki izimi kaybedebiliyordu ancak bunun yanında yönümü bulmama da engel oluyordu. Bu hiç değişmedi. Başladığım yerdeyim çünkü. Koşmuştum… Hep uzaklara, daha uzaklara… Ayaklarımın yeryüzü ile temasında oluşan ses dalgalarını dahi duymak rahatsız ediyordu. Hiçbir ses duymak istemiyordum. Hiçbir yüz görmek istemiyordum. Belki de canlılık belirtisi olan hiçbir yerde bulunmak istemiyordum. Bazen yorganımın altında bir fener ile aydınlatıyordum kendimi. Bu beni rahatlatıyordu, her şeyden uzak hissediyordum kendimi. Ama yalnız… Dış yaşam beni içine çekiyordu sanki. Büyük bir okyanusta bir hortumdan farksızdı. Sanki tüm insanlar bana bakıyor. Onların gözlerine bakamıyorum. Biliyorum gözleri bende. Etime saplı kancaları ile her bir yerimden çekiyorlar. Kaçıyorum. Issız yerler bulmalıyım. Yine odamdayım. Sanki duvarlar bana bir şeyler fısıldıyor. Ama duymak istemiyorum. Gözlerimi kapıyorum açmak istemiyorum. Her yer karanlık. Ses dalgalarını algılamamak için ellerim yeterli olmuyor. Duymamalıyım. Görmemeliyim. Sanki beni ele geçiriyorlar. Kurtuluşun olmadığını fısıldıyorlar. Ama diretiyorum. Her direnişte bir hayal perdesi aralanıyor. Uzaklaşıyorum yaşamdan. İstediğim gibi yaşayabildiğim, istediğim rolü oynayabildiğim bir öyküde buluyorum kendimi. Evet yüzüm gülüyor, aynaya baktığımda gülümseyebiliyorum. İstediğim yere gidiyor, istediğim her şeyi alabiliyor ve istediğim insanla birlikte olabiliyorum. Hikayenin yapraklarını çevirmek istemiyorum. Hayır hep aynı sayfa kalsın. Hep aynı karede yaşamak istiyorum. Ancak okuyucu değiştiriyor sayfayı. Gözlerimi açıyorum. Eksenimi çevreleyen duvarlar ile karşılaşıyorum tekrardan. Bir damla dökülüyor gözlerimden. Kendimi bir boşlukta gibi hissediyorum. Gülümseyen mimikler bir anda kayboluyor. Sanki bir şey kopuyor benden rüzgarda bir yönden diğer yöne uzaklaşıyor benden. Kayboluyorum. Savruluyorum bir yapraktan farksız bir durumda. Pusulam yok. Yaşamıma ben yön vermiyorum. Sanırım en iyi beklemek. İlerledikçe bir yere ulaşamadığımı fark ediyorum. Şimdi yüzüne bakamadığım insanlardan yardım eli uzatmalarını bekliyorum. Sabit bir biçimde duruyorum. Yaşamımdan binlerce yüz geçiyor. Bu sefer korkusuz bir biçimde bakıyorum gözlerinin içine. Ancak hiç biri bakmıyor, gözlerini kaçırıyorlar sanki benden. Simsiyah bir sayfada beyaz bir nokta gibiyim. Kapı aralanıyor ve ben en alt kattayım. Kimse yok artık. Ne gözlerini benden kaçıran insanlar ne de benim kaçtığım her şey. Evet yine odamdayım, yine dört duvar, yine karanlık. Çıkış yoktu. Evet biliyordum. Tamamen bir boşluktayım. Kimsesiz, yalnız… Ve içimde yaşama söyleyebileceğim tek sözümü dudaklarımın arasından dökemiyorum. Sadece düşünerek ‘’Sana söylüyorum; beni bir boşlukta bırakacaksan kapat kitabı, bitir hikayemi.’’ |